26 Ocak 2017 Perşembe

Öğrendim

Gövdeme sarılmış kollarım
Bunun adı yalnızlıkmış yeni öğrendim
Ben daha nice şeyi yeni öğrendim
Ölebileceğim de buna dahil ve buna hüzün
Kendime yetemeyen eksik yanlarım
Bir suya tükürmek kadar eğlenceli
Yitirilmiş misketler ve soyulan değnekler kadar eski
Unutmanın bile unutulabileceğini öğrendim

Grip olmuş sevgilim
Burnu yastığa kapalı , ah o burnu
Duvarlara sürterek ellerimi hiç ettim hep
Hiç ettim hep sevgilileri , yanlış sözlerle
Ben daha nice şeyi yeni öğrendim
Sadece dedelerin ölmeyeceğini
En yakın arkadaşın bile ölebileceğini
Bir çamuru öpmek kadar şaibeli
Yitirilmiş şapkam ve silinmiş kazağın desenleri
Eşyaların bile özlendiğini öğrendim

Şimdi gökyüzünü bir şiire konu etmek saçma olurdu
Yüreğimde bir karartıyla yaşarken hem de
En büyük hastalık bir şeyi çok istemekmiş
Sen kırmızı entarinin güllerini kopartma sakın
Söz almancılar gelir yaz başında idare et işte
Ben daha nice şeyi yeni öğrendim
Tüm annelerin öleceğini ya da ölmezse
Evlatlarını gömerken tükeneceğini
Çok sevdik hayatı , en büyük suçumuzu öğrendim

Yolların hüzün gibi sündüğünü gördüm tepelerde
O yollarda süzülen farların umutsuzluğunda
Varılacak yerler varmış gibi hissettim
Ben daha nice şeyi yeni öğrendim
Ne güzel kokar ilk baharın neşesi
Bir çocukluk öldürmüşüm on üç yaşında
Meğer bulutlar pamuk değilmiş , baki değilmiş sevda
Ciğer yakan gerçekleri bile öğrendim.





13 Ocak 2017 Cuma

Köşe

Bir köşe de ağlamaklı çocuklar düşün.
Bir sofada uzanıyoruz.
Her bir başın altında bir diz düşün.
Bir sofada uzanıyoruz.
Ben başımı yastığa koydum ağlıyorum,duymuyorlar.

Bir köşe de ağlamaklı çocuklar düşün.
Kırmızı bisikletleri kırılmış.
Her bir başın üstünde bir el düşün.
Okşuyorlar sevdiklerini insanlar başlarından.
Ben başımı patlatmak istiyorum,dur diyorlar.

Bir köşede ağlamaklı çocuklar düşün.
Desenli kazaklarını çalmışlar.
Her bir gövde de bir kalp düşün.
Desenlerini kazaklara işliyorlar.

Ben kalbimi patlatmak istiyorum,onlar kırıyorlar.

Günah

yüzünü yıkadığın su,
kafanı koyduğun yastık,
saçını taradığın tarak,
sessizce konuştuğun ayıcık,
gözünün gördüğü heryer,
dokunduğun herşey...
canımı bunlara bağışlıyorum!

affeder ya allah,
ya da öyle umuyorum.

ben seni günah olacak kadar seviyorum.

11 Ocak 2017 Çarşamba

Saklambaç

sevgilim,sen benim için saklambaç gibisin.
söbelenmek üzereyim,içimde bir heyecan.
kaçsam kaçamıyorum,yakalansam olmuyor!
haykırsam seni,yüksek tepelerden aşşağı
bitsen tükensen artık, gitsen içimden,

ya da doldursan boşlukları, gelsen bu sabah.

Kuyu

bağırıyorum....
bağırıyorum...
ne kadarda sağır insanlar.
bir kuyuya düştüm.
bir kuyu...
dışarıdan aydınlık,yüreğimden kara.

neyin var kalbim?
bu acı sevip kırılmak mı?
yoksa sevilmemek mi?
yaşıyorum...
yaşıyorum...
ama anların ve duyguların ismi kara.

bir kuyu...
bir kuyu olsa gerek.
hep yukarı bakıyorum
kuşlar geçiyor.
bir kuş olmak hep hatrımda.
uyanıyorum.
bir avcı vuruyor kanadımdan.

ama anıların bir ismi olmalı.
derin bir kuyu,
düşüyorum yıllardır,sonsuzca.
uyuyorum,ölüyorum
ve
hala düşüyorum.
yukarı bakıyorum.
bir kuş.
kuş uçuyor.
ben.
ben.
bir kuş olmak istiyorum.


Ölür insan

ölür insanlar
tanıdığın herkes ölür
bildiğin herkes ölür
bunu diyenler bile ölür

kuşlar ölür,kanatlar çürür
tüm nefesler kesilir
tüm nefeslerin ısısı düşer
tüm ısılar soğur

tüm soğukluk üşür
tüm üşümeler,yanmalar biter
toprak örter üstünü
nefesin bile çürür

ağzının tadı kaçar
ölüm diyene insan kızar
tüm ruhu bu korku sarar
bunu bilenler bile ölür

ayaklarını kumlar yakan
dünyayı sevgiyle saran
denizlere aşk ile bakan
çocuklar bile ölür

3 Ocak 2017 Salı

Sus Sus!

Yarı baygın gözlerle , sarmaş dolaş yatamadık
Bir merkez bildik kendimizi
Uzaktaydı onlarda , çok uzak
Zihin yaralarına iyi gelen hayaller
Beklentiler ve hicranlar
   Sus sus!

Uluyan kurtları sevdik , serçeler dururken
Kışları bastık umudumuza, yazlar dururken
Konuşan dillerimiz varken, yazmayı seçtik
Helva tabağı masadan gidince , helvayı sevdik
Yenilen takımları tuttuk,çirkin çocukları sevdik
   Sus sus!

Bu demek değil, nasip olmayacak sonsuzluk
Yarı baygın gözler daraltmayacak içimizi
Hiç umma , ummadığın zamanlarda
Çıkıp gelecek hayatının ilkleri, ama umutlanma.
 Sus sus!

Kıyafetler

Bu kıyafetlerle meyhaneye gittim
Sonra camiiye de gittim
Tütsüler de sindi üzerime , izmaritlerde
Yine bu kıyafetlerle , şehirlere gittim
Şehirler eskidi üzerimde
Ne insanlara dokundum bu ellerle
Onun omuzunu sıyırıp geçtim
Onun gözlerinde dört yıl durdum

Bu kıyafetlerle kızlar sevdim
Kızlar büyüdü , sarkarak zamandan
Her şey eskisi gibi olmadı sonra
Kalbimden bir pipetle özünü emdiler
Bir sanatçı bildim kendimi ayna karşısında
Ellerim ensemde hayaller kurdum
Aklımda güneş , üstümde bu kıyafetler vardı

Bu kıyafetlerle yırttım o geceleri
Camdan seyrettiğim o sessizlikleri
Fikrimde hep kaçma isteği vardı
Evim benim değildi , ben benim değildim
Bilirdim bu kıyafetler benimdi
Lekeleri geçmişin izleri gibiydi
Benimdi bu renkler benimdi.

Tut Ellerinden

Tut ellerinden yarımlıkların
İşkence akşamlarının da öyle
Çay tepsisinde nasıl buldun çocukluğunu?
İnsan bir kanepeyi bile seviyor bazen
Tut ellerinden işkence akşamlarının
İnsan desenlerde yüzüyor bazen öyle
Göğsüm yıldızlara çarpıyor bu gece
Allahla benim aramda , benim aram aralıksız
O biliyor diyorum! Siz üze durun...
O rahmetini çalıyor göğsüme.
Ve şeytanlar karşımda sinir krizi geçiriyor
Gözlerimi sızlatıyor bir sahip bulmak
İlk defa çakmak çakma ihtiyacı duymuyorum
Şaşkınım! Sevmeye layık olanı buldum....

Hadi! Tut ellerinden işkence akşamlarının
Duvara vurduğun başın değildi! Hatırla...
Sen hayatı vurdun duvara , sarsılmadı bile
Isırgan otuna bile çare buldum hatırla...
Hadi hatırla , çamurlu yolda giderken
Bir amerikan filmi edasıyla

Tut ellerinden şu bilinçaltının
İzah edemiyorum bazen , o kadar öyle
Nasılda yalnızım diyorum , nasılda?
Yaşadıklarımın üzerinde bıraktığım etkiden öyle
Bir bardak katran gibiyim öyle
Bulaştığım her rüyanın dökülürken içine
Anlıyorum! Hatırladığım kadar güzel değiller
Süslüyorum hayalleri şu zihnimde

Tut şu işkence akşamlarının elinden
O şiirleri okumayacaktım, duracaktım
Şairlere suç atamam , olamaz
 Onlar gibi güçlü değilken acıya
Az alçaktan uçacaktım evlerin çatısına
Bir apartman arasında ölmeyi beklemezdim öyle
Öyle mi? Öyle...

Katlanılır

Katlanılır hale geldi mi acım?
Şimdi bir alışkanlık olduğunu varsayıyorum
Biliyorum , zaman itibarını alacak
Ve kalbindeki karanlık yerini bırakacak
Daha koyu karanlıklara...
Halden anlayan bir karanlık bulana dek
Belki aydınlıkta karanlığın bir kaç kez açık tonu
Belki aydınlık korku verir bilemezsin.
Bilebilir misin? Bilemezsin.

Katlanılır hale geldi mi acım?
Artık eşyalar hüzünlü durmuyor da
Şimdi bir yalan olduğunu varsayıyorum
Varsayımlar birer acı olarak penseleniyor
Daha koyu ne olabilir ki diyorum
Bir yıldız daha kayıyor iblislere doğru
Demirler,camlar ve tahtalar
Suyundan çok kokusunu seviyorsun
Denizler,karalar ve gökler
Gördüğünü sanıyorsun, göremiyorsun
Görebilir misin? Göremezsin.

Katlanılır hale geldi mi acım?
Yemek yiyebilir bir haldeyim
Şimdi tatların dilime yakıştığını seziyorum
Canım boğazımdan gelirken, durdum
Daha koyu durmalara
Durmak ne emek isteyen bir eylem
Hiç bir şey yapmamak, her şeyi yapmaktan zorken
İki birden büyükmüş sevgilim
Ve be seni seviyorum bu durumda
Halden anlayan bir unutulmuşluk bulana dek
Belki aydınlık gözlerden bağımsızdı
Belki aydınlık görünmezdir
hissedersin, hissediyor musun?
Ve yine yemek yiyebilir bir haldeyim
Zaten sana turşu yemeyi teklif edemezdim
Ve bunu bir şiire konu etmekte saçma olurdu

Katlanılır hale geldi mi acım?
Şimdi bir kabus olduğunu varsayıyorum
Ve beynime açtığın çukuru , çakıl taşıyla dolduruyorum
Biliyorum, zaman intikamımı alacak
Ama istemiyorum! Seni almak yeterli olurdu
Alabilir miyim? Alamazdım.

Katlanılabilir hale geldi mi acım?
Gelmişti! Geçti..

Ve Dahası

1.
Tüm şehri yüzüme bastılar
Ayakta uyusam bile alçaldı tüm yastıklar
Burnumun dibine kadar geldi tavan
Soluk borumda bir fare tıkandı
Ardından kalbimi ellerine aldılar
Sıktılar ve dahası ; daha çok sıktılar.

2.
Bildiğin tüm duaları et şimdi
Hüzün nasılda tat veriyor ruhuma
Acı veren iyi hayaller , umutlanmalar
Şimdi bir karabasan oturdu göğsüme
Litre litre içesim var gökyüzünü
Daralttılar ve dahası ; daha çok daralttılar

3.
Aklımda sesler dolaşıyor, bağımsızlar
Çıngırdaklar ve kimsesizliğin sesleri
Yani ben şimdi ölecek miyim?
Fırtına dediniz, bir üfürük mü hepsi?
Hiçte ölesim yoktu şu sonbaharda
Öldürdüler ve dahası ;daha çok öldürdüler.

4.
Gecenin yüzünü sıvazladım şimdide
Nedir benden uzak olan , en uzak olan?
Saati geçmiş özürlerin ve yine özürlerin
Şimdi ben iyileştim mi en derinde?
Çakıldım diplere düştüm en derine
Düşürdüler ve dahası ; daha çok düşürdüler.

5.
Güneş ve tuzlu sular, yakan kumlar
Gözlerimi okşayan sevgiler ve ben yine
Dünya benden ne kadarda karartılmış
Oysa buna şarkılar sebep olmuştu
Durun! karartmayın dedim dünyamı
Kararttılar ve dahası ; daha çok kararttılar